Ne yazık ki yaşadığımız çağ bizleri gergin olmaya itiyor. Her gün maruz kaldığımız haberler, dünyanın durumu, masumların uğradığı zulümler, gelecek kaygısı derken olumsuzluklar daima kendini hatırlatmaya devam ediyor. Dolayısı ile yaşadığımız ruhsal gerilim, hayatımızın diğer alanlarına olduğu gibi kimi zaman işimize de yansıyor. Dünya genelinde yapılan bir araştırma, çalışanların %44’ünün stresli olduğunu gösteriyor. Durum pek de iç açıcı değil. Güzel olan şu ki bu karamsar tablo karşısında, çalışma şekline ve ortamına dair yapılacak bazı düzenlemelerle güzel sonuçlar elde etmek mümkün. Bugünkü konumuz, iş stresi.
Esasen stres, güne uyanmamızla başlıyor. Özellikle büyükşehirlerde iş yerine ulaşabilmek bile güçlü bir sabır istiyor. Çalışmaya hazır hâle gelmek, olması gerekenden erken kalkma, trafikle boğuşma, kalabalıkla sürtüşme gibi süreçleri barındırıyor. Nihayet her şey yolunda gittiyse, işimize başlayabiliyoruz. Bu noktada stresle baş edebilmek için çalışan bağlılığı kavramını önemsememiz gerekiyor. Kişilerin kendini mutlu hissettiği bir ortamda stresi azaltmak mümkün. Yine araştırma, işine bağlı çalışanların stres hissettiğini bildirme olasılığının diğerlerine göre daha düşük olduğunu ortaya koyuyor. Odaklanmamız gereken konu, çalışan bağlılığı.
Bir kurumda iletişim ne kadar güçlüyse, çalışanların kendilerini özgürce ifade edebilme ihtimali o denli artar. Bunun sonucu olarak da kişiler kendilerini daha rahat hisseder. Fikirlerin önemsendiği, dertlerin dinlendiği, çözüm odaklı yaklaşımların bulunduğu ortamlarda stres de doğal olarak azalacaktır. Önemsendiğini bilmek ve kendini değerli hissetmek, aidiyet hissini kuvvetlendirir. Bu durum, iş birliğinin ve takım çalışmasının artmasına katkıda bulunur.
Stresi azaltan bir diğer faktör de refah düzeyi. Eski Türk filmlerindeki tek maaşla ev geçindirmeye çalışan yorgun baba karakterlerini birçoğumuz biliriz. Özel yaşamında büyük sıkıntıları olan birisi, işine yeterince odaklanamayabilir. Bu açıdan düşünecek olursak çalışanların yaşam kalitesini yükseltmek, onların işlerine olan bağlılığını olumlu etkileyebilir. Hak ettiği değeri görmeyen, problemleriyle tek başına boğuşan birisinden çok da istekli olması beklenemez.
Refah diyerek yalnızca maaşlardan da söz etmek istemiyorum. Çalışma şekli ve ortamı, işin önemli bir parçası. Ofiste rahat hissetmek gerekir. Bazen, ortamın sıcaklığı hatta ışıklandırmalar dahi hissiyatı değiştirebilir. Kendimizi ait olduğumuz yerde hissettiğimizde verimliliğimiz artar. Sevdiğimiz arkadaşlarla çalışıyorsak, yöneticilerimiz bizi anlıyorsa, adalete değer veriliyorsa, kısaca başarılı bir kurum kültürü varsa; işimizi sevmemiz için gereksinim duyduğumuz nedenlerin sayısı çoğalır.
Sürekli stresten kaçınmaya çalışarak daha fazla strese girmemize gerek yok. Hayatta, bizim elimizde olmayan şeyler var. Kabullenmek, birçok sorunu çözer. Zaman, daima ileriye gidiyor gibi gözükse de aslında kısacık ömürlerimizde kalan vakit, geriye doğru sayıyor. İşimizi layıkıyla yerine getirirken kendimizi ve sevdiklerimizi ihmal etmeyelim. Her şeyin ötesinde, varoluş amacımızı asla unutmayalım.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Strese girmeyin. 🙂
Alper