M.Ö. 300’lü yıllarda yaşayan filozof Aristoteles, iletişimle ilgilenen kişilerin yakından tanıdığı o meşhur, temel iletişim modellerinden birini ortaya attı. Bu doğrusal modele göre iletişim, en yalın hâli ile bazı ana unsurlardan meydana geliyordu: konuşmacı, konuşma ve dinleyici.
İki taraf arasındaki iletişimi tek yönlü olarak basitçe tanımlayan bu formül, yıllar ilerledikçe üzerine yeni bilgiler eklenerek geliştirildi. Geçmişten günümüze var olan çalışmalarda, iletişime olan güçlü etkisi ile dil faktörü de defalarca kez ele alındı.
Aristoteles’e göre dil, düşünceleri yansıtan bir araçtır. Pek çok akademisyene göre de düşüncelerimizi şekillendirmede aktif rol oynar. Hayatı algılayış biçimimiz ve kullandığımız dil, doğrudan ilişki içindedir. Yani, günlük yaşantımızda dil aracılığı ile düşünmeye devam ederken bize iletilen bilgileri de aynı şekilde yorumlarız.
Toplumsal bazda düşündüğümüzde de dilin, var olan kültür çerçevesinde gelecek nesillere aktarıldığını söyleyebiliriz. Dolayısı ile ifade biçiminde var olan kavramlar, coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösterir. Bazı dil yapıları sosyal kullanımları desteklerken bazıları da matematiksel yönlerden avantaj sağlar.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
İster bireysel ister kitlesel boyutta olsun, iletişimin etkinliğini ölçebileceğimiz geri bildirim kavramına sahibiz. Geri bildirimin niteliği doğrultusunda başarılı olup olmadığımızı anlayabilir, amacımıza ulaştıysak sağlıklı iletişimden söz edebiliriz. Hedeflenen geri bildirime ulaşmanın temelinde ise anlaşılır olmak ve karşı tarafı anlamak yatar.
Anlamak ve anlaşılmak için aynı dili konuşmak gerekir. Bu bağlamda, son yıllarda ‘plaza dili’ olarak ünlenen yarı Türkçe, yarı İngilizce ifade biçimi, kendi içinde sakıncalı taraflar barındırıyor. Hedef kitleye yönelik iletişim stratejilerinin de ele alındığı çetin toplantılarda, gerçekte var olmayan bir dili konuşmak fazlasıyla riskli.
‘Brainstorming yapalım’ denildiğinde çalışmaya başlayan pazarlamacıların birbirini anlamasında sıkıntı gözükmese de geri kalan tüm iletişimin benzer biçimde gerçekleşmesi pek de sağlıklı olmadığından, iş ve maliyet kaybına sebebiyet verebilir. Demem o ki iletişimi, dil faktörünü de hesaba katarak bütüncül olarak ele alırsak; içinde bulunduğumuz toplumun kültürünü özümsemek ve aynı dili konuşmak son derece önemli. Bizi biz yapan köklü ifade biçimlerimizi kullanmak yerine kolaya kaçmak, zamanla hitap ettiğimiz insanlardan uzaklaşmamıza yol açabilir. Kültür, dil ve empati bağlantısını özümseyerek tamamladığımız her çalışma, bizleri doğruya birer adım daha yaklaştırır.
Bugünlük benden bu kadar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. O zamana kadar, kendinize iyi bakmayı ihmal etmeyin. 🙂
Alper