Yalnızca sizin zihninizde var olan bir mahkeme düşünün. Yüzünüzü yıkarken, yürüyüş yaparken, müzik dinlerken, çalışırken, yemek yerken veya nihayet günü noktalamak üzere başınızı yastığa koyup usul usul tavanı seyrederken derin düşüncelere dalmanıza sebep olan; kaçılması imkânsız bir mahkeme… Öyle ki yargıç da sizsiniz, sanık da. Sizden başka suçlamaları bilen, savunmaları dinleyen kimse yok. Yaptığınız hatalar karşısında temize çıkabilmek için kendinizi ikna etmeniz yeterli. Tanıdık geldi mi? Bazılarımız, ilginç bir şekilde, bu mahkemede sürekli haklı çıkmanın kısa yolunu bulmuş gibi gözüküyor!
Güncel durumu bilmiyorum ancak ben küçükken, görevini yerine getirmeyen bazı arkadaşlar ‘’Hoca bana taktı.’’ cümlesiyle, haksızlığa uğradığını iddia ederdi. Şimdi, o çocuklar büyüdü. Önemli bir kısmı, hatayı hâlâ başka yerlerde arıyor olabilir. Kötü gidişattan dış etkenleri sorumlu tutmak, düşük eforla mümkündür. Üstelik, başa gelen olumsuzlukların yanında, tereyağındaki kıl gibi dans edebilmek için de etkili bir yöntemdir. Üzerine düşeni yapmadan, yalnızca ve sürekli şartlardan şikayet ederek yaşamak, hataların kişiye dokunmadan uzaklaştığını düşündürebilir. Böyle bir etki altındayken konfor alanında yaşamak, olması gerektiği kadar kötü hissettirmez. İşte, ben buna suçsuzluk psikolojisi diyorum.
Suçları halının altına süpürmek kısa dönemde avantajlı gözükse de uzun vadede birikir ve daha büyük sorunlara neden olur.
bu liste uzar gider. Bahaneler hiç bitmez. Elbette, haksızlığa topyekûn karşı çıkmıyorum. Elbette, adaletsizliğe maruz kalanlara kusur bulmuyorum. Hayat şartları maalesef herkes için aynı değil. Bunu kabul ediyorum. Yanlış bulduğum şey, haklı veya haksız, sürekli gücümüzün dışındaki etkenlerin arkasına saklanarak üzerimize düşeni yerine getirmemeyi tercih etmek. Vicdan rahatlatma seanslarıyla köşeye çekilip oturmanın kimseye faydası yok. Her ne olursa olsun, yaşananlardan ders çıkarıp yola devam etmek gerek.
Suçsuzluk psikolojisi, çeşitli nedenlerle var olabilir. Başarısızlık korkusu, tembellik, isteksizlik ve özgüven eksikliği bunlardan birkaçı. Sonuçları da hayli üzücü. Esasen iş üretmek, bahane üretmekten daha kolaydır. Hayalleri uğruna mücadele etmeyen insanın zihninde hep bir ‘’acaba’’ olur. Günün sonunda geriye, keşkelerin arasında yitip giden hüzünlü bir ömür kalır. Zorluklara yenilmeden devam edenler, kendini çalışmaya itenler, ilerlemenin durmaktan daha iyi olduğunu bilenler; nihayetinde hiç değilse denemiş olmanın huzurunu tadabilir. Hayatını, peşinden koştuğu hayalleriyle şekillendirir. Yaşadığı tüm imkânsızlıklara rağmen başaranlar, hikâyeleriyle diğerlerine ilham verir. Şüphesiz, gerçek şu ki her zaman umut vardır.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Mazeret kabul etmem. 🙂
Alper