Teknolojik cihazlar tarafından kuşatıldık. Kendimizi özgürce ifade edebileceğimiz iletişim kanalları, her yerde. İmkânlarımız genişliyor. Sürekli yepyeni içeriklere maruz kalıyor, sıklıkla paylaşım yapıyor, bolca etkileşime giriyoruz. Düşünceleri kendimize göre sınıflandırıp tarttığımız terazilerimiz var. Gündemimiz yoğun. Her dönem başka başka birileri büyük ısrarlarla ‘’Buraya bakın!’’ derken manipüle edilmemek maharet istiyor. İşte, herkesin sesinin gür çıktığı böylesi bir ortamda, ilk bakışta pek de göze çarpmayan kalabalıklar yaşıyor: kim bu susanlar?
‘’Bu eğilimleri algılayan, görüşlerini ona göre adapte eden bireyler çoğaldıkça doğrulardan biri daha baskın hâle gelir, ötekiler ise o kadar gözden düşer. Böylelikle birinin konuşması ve diğerlerinin sessiz olması eğilimi bir sarmal sürecini başlatır. Süreç, bu düşüncenin egemen olmasını giderek artırır.’’¹
Yani, bireyler dışlanma korkusu ya da diğer sebeplerle susmaya devam ettikçe baskın kabul edilen düşünceler güç kazanıyor. Bu da kral çıplak diye bağırmakla sinerek sessiz kalmak arasındaki mesafeyi giderek kısaltıyor. Tam da bu yüzden bazı durumlar karşısında yaşanan çekimserlik, karşı tarafa dolaylı yoldan destek olmak anlamını taşıyabiliyor.
Günümüzde, özellikle sosyal medya platformlarının var ettiği illüzyon, kimi düşünceleri gerçek hayattan bağımsız olarak egemen gösteriyor. Kişi, dahil olduğu ekosistem içerisinde genellikle benzer düşünceleri destekleyen içerikleri tüketiyorsa bu yanılsama daha da güçleniyor. Sipariş ideolojilere sahip bir takım küçük ama organize güçlü gruplar, aslında olduğundan büyük görünerek geniş kitleleri yönlendirebiliyor. Diğer fikirlere karşı hoşgörüsüzlük meydana gelmeye başladığında özgür düşünce ortamı tehlikeye giriyor. Linç kültürü, farklılıklarla temasa geçmeyi engelliyor. Sessiz kalma eğilimi, sosyal medya etkisi ile bir araya geldiğinde güç sahiplerinin silahı hâline dönüşebiliyor.
Yalnız kalma düşüncesi, dışlanma korkusu, güce karşı durmaktan çekinmek veya çoğunluğun haklı olduğu ön kabulü gibi sebepler suskunluğa neden oluyor. Kalabalıkların etkisi yeni bir şey değil elbette. Çok okunan kitaplar, yok satan ürünler, en beğenilen müzikler; hepsi bizleri güvende hissettirmek için uygulanan pazarlama taktikleri. Bu ifadelere karşı değilim ancak konumuzla bağlantısı var. Seçim zamanı neden tüm partilerin kendilerini önde gösteren anketleri desteklediğini anlamak güç değil. Velhasıl doğru, onu dillendiren bir kişi olsa da doğru; yanlış, ona tüm dünya destek verse de yanlıştır.
Öyleyse, susmamalı. Bizleri diğer canlılardan ayıran bilinçli konuşma yeteneğini kullanmalı. Güçlü olan hakikattir. İhtiyaç duyulan yerde gerçeği söylememek de bir susma biçimidir. Tüm mesele, doğru zaman ve mekânda sessiz kalmak veya konuşmaktan ibaret. Kapıldığımız bir sarmal varsa kendi çabamızla çıkacağız. İfade hürriyetimizden vazgeçmeyeceğiz.
Bir sonraki yazıda konuşmak üzere.
Alper
¹: İletişim Modelleri: Denis McQuail, Sven Windahl.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.